Bana öyle
geliyor ki ileri zamanlarda şiirimizin, bilhassa İslami duyarlıklı şiirimizin
başlangıcını bu iki güzide şairimizle başlatmış olacak geleceğin genç şairleri.
Şiirin akan damarlarından hangisini öne alacağız veya nasıl bir hal içersinde
bütüncü bir bakış açısıyla gündeme getireceğiz, üzerinde durulacak bir önemli
nokta olarak görülecek. Şiirimiz iki damardan geliyor ise bunlardan birinin
meta üzerine kurulmuş olduğunu bir diğer damarın ise deruni mana üzerine
kurulup geliştiğini gözlemlemiş oluyoruz.
Böylece maddi ve manevi yaklaşım tarzı içersinde gelişiyor şiirimiz.
Bir bakıma
sona ermiş gibi görünen ve haliyle dağılmış, parçalanmış bir eski bütünün elde
kalmış halidir ancak üzerinde düşünceye daldığımız mecra. Yani hayat bırakılmış
boşluklardan da cesaret alarak veya şöyle diyelim mecburen canını kurtarmaya
çalışarak kendini var kılmak için çabalıyor.
Buradan bir şeylerin çıkması lazım… Bir şeyler kendini yaşamaya adayacak
ki hayat devam etsin. Hayat devam ederken de karşısına çıkacak olan zorlukların
üstesinden gelmesi gerekiyor. Bunu yapması için de içine sinen, varlık yapısına
yakışan, kendine münasip gördüğü bir işlevi sürdürmesi oradan devam etmesi var
olma halinin icabı oluyor.
Bu yeni
bağlanış şekli bir yeni söz ve kelime yapısını da beraberinde getirmiş oluyor.
Eskinin geniş deyiş ve düşünüş halinin artık işlevsiz bırakıldığı bu yeni hal
elbet kendine yeni bir açılım alanı bulacak ve oradan yoluna devam edecektir.
Bu artık dönülmez bir yolun çıkıldığı ve yürüyüşünü sürdürecek olan anlam ve
ifadelerin kendilerini ortaya koyacakları kendilerini gösterecekleri bir
meydanları olacaktır. Onun için yenilenme gibi bir amacın artık kendine göre
bir şiir dili de olacaktı haliyle. Divan şiirinin hâkim ve baskın deyiş ve
düşünüş şeklinin de bir tarafa bırakılması için onu unutuşa sevk etmek de tabii
olarak uygulanmak istenilen hayat düzeni içinde arzu edilemez bir duruma
düşürülmesi için de yoğun çabaların olması gerekiyordu.
Kendinde olanı dışlayınca onun üzerinden daha
geliştirici bir sahiplenme olmayınca, onun yerini alacak bir temayüle
başvurulacak ve onun üzerinden yeninin kurulacak olan şekli ile muhtevası bu
hayatta yerini almış olacaktı. Öyle oldu haliyle. Bu yeni durumun içinden
çıkmak bir seviye kazanmak bir yer edinmek için arayışlarını sürdüren şairlerin
gayretlerini takdir ederken o gayretlerin sonraki zamana yayılan sürecinde
yerlerinin daha kâmil manada olgunlaşması için yeni arayışların, tavırların,
itibarların, kabiliyet ve inceliklerinin Türkçe şiirin ileriye doğru kendini
daha da geliştirerek var olması için bir mecburiyet olduğu içindir ki bu
coğrafyanın şairleri arayışlarını sürdürüyorlar. Sesin ahengi, sözün inceliği
ve anlam bütünlüğü ile inşa edilen kadim divan şiirinin Türkiye coğrafyasındaki
edebi varlığını bir miras olarak bırakınca yerini yeni bir söyleyişin almasını
da kabullenmemiz gerekiyor. Böylece geçmişten geleceğe uzanan vadide şiirimizin
rüzgârları esmesine devam ediyor.
Bu gelişim
süreci açısından baktığımızda günümüz şiirinin yönlendirici damarlarının veya
akımlarının etkileri bağlamında olaya bakabiliriz.
Tinsel, etik tarafı ağır
basan bir izleğin devamında karşımıza çıkacak olan malzemelerden faydalanacağız
elbet. Öte yandan materyal olarak la dini diyebileceğimiz, daha çok dünyacı
tabir edilen bir izleyiş ve yaşayış sürecini önceleyen bakış açısıyla öne çıkan
şiirin peşinden de gidenler olacak haliyle. Dünya hayatı çoğaltıcı bir merak ve
arzunun avcısıdır zaten.
Şiir her
halükârda insanların yaşadığı bu yer kürede yaşama hakkını elden bırakmayacağa
benziyor. Teknik gelişmelerle birlikte işin renginin biraz solgunluğa doğru
eğilim göstermesinin yanında daha başka ortaya çıkma hallerini kendine
yakıştıracak elbet şiir. Söz, ses, eylem var oldukça bir şeylerin var olacağı,
kaçınılmaz olarak kendine bir alan bulacağı, bir yerden süzülerek ortaya
çıkacağı muhakkak. Görüntünün, görsel malzemenin yoğun olarak kendini öne
çıkardığı günümüzde bir kırılgan havanın estiğini de görüyoruz elbet. Her şeye
karşın bir ümitsizlik içine girmiyor şiir.
Kolayını, zorunu bir kenara bırakarak
günümüzün ileriye taşıyacağı esas nüveyi dikkate almak daha mantıklı gibi
görünüyor. Çünkü ilerisi bizi teşvik ediyor, bizi bazı şeyler yapmaya zorluyor
ya da mecbur ediyor.
İlerisi
zaten şimdiden bilinmeyen bir imgeyi çağrıştırıyor olsa da ileriden duyumsayarak,
ya da sezgi kanallarını bir geniş açıdan harekete geçirerek de değişik
düşüncelere ulaşabilme merakını taşıyabiliriz içimizde. Böyle bir bakış açısını
muhafaza ettiğimizde ilerde daha rafine edilmiş bir şiir halini benimseyerek
yolumuza devam etmeye gayret edebiliriz. Edebiliriz derken doğal olarak ardılı
olduğumuz çağın veya daha sonraki çağın şairlerini, okurlarını, şiir heveskâr
ve meftunlarını önerdiğimi söylemek istiyorum. Şimdiden bende bir bakış açısı
bir düşünce kritiği olarak filizlenmeye başlayan bir duyguyu bir eğilimi açığa
vurayım mı diye de düşünmekteyim doğrusu. Lakin zaman yerinde durmuyor. Şiir
hep var olacak diye düşünüyorum. Şekli şemaili, kalıbı, dizimi değişse bile bir
yolunu bulup kendini ortaya koyacak diye düşünüyorum.
Yani sonuna kadar varım
diyor şiir.
Sevgili
yurdumuzda aziz vatanımızda söylenmiş olan şimdiye kadar ki şiir varidatını
inkâra yer olmaz tabii. Geçmişin önümüzü açacak ışıklandıracak şualarından
yararlanmayı bir kenara bırakmadan gelecek olan yeninin nasılı üzerinde
düşünmeyi öne alıyorum böylelikle. Muazzam şiir katmanlarının yanına onları
daha bir parlatacak olan ışık yumağını elbette geleceğin şairlerinin
söyleyecekleri şiirler açığa vuracak o yoldan yeni bir yola çıkışı
kolaylaştırmış olacaklar. Bu yeni yolun cumhuriyetle başlayan başlangıcında iki
şiir damarını dikkate aldığımızda her iki damarda da ileriye doğru bir
yenilenme hali arzu edilmiş olacak kanaatini taşıyorum...
Bu yeni yürüyüş
kolunda daha rafine şiirlerin daha açık söyleyişlerin görünür olacağını ve
geleceğin şiir dünyasının bu minval üzere şekilleneceğini var saymak mümkün
gibi görünüyor. Şiirin canlı, hareketli damarını Sezai Karakoç şiirinin öncülük
edeceğini makul bir gelişim süreci etrafında düşünmek pekâlâ mümkün. Sezai
Karakoç özelini dikkate alırken zamana yayılacak olan yeni şiir kurucuları daha
çok geniş açılımlı bir şiirin kapılarını aralayacaklar diye düşünüyorum.
Bireyciliğin acılarını bertaraf etmek için yeni yollar arayacaklar, yani şiiri
kendi içlerinden başlayarak şehrin dışına, memleketin dışına, daha geniş
çağrışımlı coğrafyalara söyleyecekler geleceğin şairleri. Bir de zihni yoğunluk
açısından daha rahat daha serbest söylenmiş bir şiirin görünürde olacağını var
saymak da diyebiliriz gelecekteki şiirin konuşlanacağı vadiyi tahayyül
ettiğimizde…
Sezai
Karakoç ve devamında Cahit Zarifoğlu şiirinin kavrayış, duyuş ve söyleyiş
özelini dikkate alırken Mehmet Akif ile Necip Fazıl daha kendilerine has bir
söyleyiş halinin kalıcıları olarak tabii ki yerlerini daha da sağlamlaştırmış olacaklar.
Sanki öyle söylemlere yakın olmayacak olan yeni şiir kurucuları daha çok geniş
açılımlı bir şiirin kapılarını aralayacaklar. Bireyciliğin acılarını bertaraf
etmek için yeni yollar arayacaklar yani şiiri daha geniş çağrışımlı alanlara
coğrafyalara söyleyecekler geleceğin şairleri diye düşünüyorum.
Diğer şiir
damarının da Cemal Süreya ile Edip Cansever üzerinden yol alacağını var saymak
pek âlâ mümkün görünüyor bu bakış kritiğimizin devamında. Bir de zihni yoğunluk
açısından daha rahat daha serbest söylenmiş bir şiirin görünürde olacağını var
saymak da diyebiliriz gelecekteki şiirin konuşlanacağı vadiyi…
*
Nurettin Durman
24 Şubat 2013, Pazar, 15.12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder