22 Mayıs 2013 Çarşamba

Sezai Karakoç ile Cahit Zarifoğlu




Bana öyle geliyor ki ileri zamanlarda şiirimizin, bilhassa İslami duyarlıklı şiirimizin başlangıcını bu iki güzide şairimizle başlatmış olacak geleceğin genç şairleri. Şiirin akan damarlarından hangisini öne alacağız veya nasıl bir hal içersinde bütüncü bir bakış açısıyla gündeme getireceğiz, üzerinde durulacak bir önemli nokta olarak görülecek. Şiirimiz iki damardan geliyor ise bunlardan birinin meta üzerine kurulmuş olduğunu bir diğer damarın ise deruni mana üzerine kurulup geliştiğini gözlemlemiş oluyoruz.  Böylece maddi ve manevi yaklaşım tarzı içersinde gelişiyor şiirimiz.




Bir bakıma sona ermiş gibi görünen ve haliyle dağılmış, parçalanmış bir eski bütünün elde kalmış halidir ancak üzerinde düşünceye daldığımız mecra. Yani hayat bırakılmış boşluklardan da cesaret alarak veya şöyle diyelim mecburen canını kurtarmaya çalışarak kendini var kılmak için çabalıyor.   Buradan bir şeylerin çıkması lazım… Bir şeyler kendini yaşamaya adayacak ki hayat devam etsin. Hayat devam ederken de karşısına çıkacak olan zorlukların üstesinden gelmesi gerekiyor. Bunu yapması için de içine sinen, varlık yapısına yakışan, kendine münasip gördüğü bir işlevi sürdürmesi oradan devam etmesi var olma halinin icabı oluyor.

Bu yeni bağlanış şekli bir yeni söz ve kelime yapısını da beraberinde getirmiş oluyor. Eskinin geniş deyiş ve düşünüş halinin artık işlevsiz bırakıldığı bu yeni hal elbet kendine yeni bir açılım alanı bulacak ve oradan yoluna devam edecektir. Bu artık dönülmez bir yolun çıkıldığı ve yürüyüşünü sürdürecek olan anlam ve ifadelerin kendilerini ortaya koyacakları kendilerini gösterecekleri bir meydanları olacaktır. Onun için yenilenme gibi bir amacın artık kendine göre bir şiir dili de olacaktı haliyle. Divan şiirinin hâkim ve baskın deyiş ve düşünüş şeklinin de bir tarafa bırakılması için onu unutuşa sevk etmek de tabii olarak uygulanmak istenilen hayat düzeni içinde arzu edilemez bir duruma düşürülmesi için de yoğun çabaların olması gerekiyordu.



 Kendinde olanı dışlayınca onun üzerinden daha geliştirici bir sahiplenme olmayınca, onun yerini alacak bir temayüle başvurulacak ve onun üzerinden yeninin kurulacak olan şekli ile muhtevası bu hayatta yerini almış olacaktı. Öyle oldu haliyle. Bu yeni durumun içinden çıkmak bir seviye kazanmak bir yer edinmek için arayışlarını sürdüren şairlerin gayretlerini takdir ederken o gayretlerin sonraki zamana yayılan sürecinde yerlerinin daha kâmil manada olgunlaşması için yeni arayışların, tavırların, itibarların, kabiliyet ve inceliklerinin Türkçe şiirin ileriye doğru kendini daha da geliştirerek var olması için bir mecburiyet olduğu içindir ki bu coğrafyanın şairleri arayışlarını sürdürüyorlar. Sesin ahengi, sözün inceliği ve anlam bütünlüğü ile inşa edilen kadim divan şiirinin Türkiye coğrafyasındaki edebi varlığını bir miras olarak bırakınca yerini yeni bir söyleyişin almasını da kabullenmemiz gerekiyor. Böylece geçmişten geleceğe uzanan vadide şiirimizin rüzgârları esmesine devam ediyor.
Bu gelişim süreci açısından baktığımızda günümüz şiirinin yönlendirici damarlarının veya akımlarının etkileri bağlamında olaya bakabiliriz. 

Tinsel, etik tarafı ağır basan bir izleğin devamında karşımıza çıkacak olan malzemelerden faydalanacağız elbet. Öte yandan materyal olarak la dini diyebileceğimiz, daha çok dünyacı tabir edilen bir izleyiş ve yaşayış sürecini önceleyen bakış açısıyla öne çıkan şiirin peşinden de gidenler olacak haliyle. Dünya hayatı çoğaltıcı bir merak ve arzunun avcısıdır zaten.

Şiir her halükârda insanların yaşadığı bu yer kürede yaşama hakkını elden bırakmayacağa benziyor. Teknik gelişmelerle birlikte işin renginin biraz solgunluğa doğru eğilim göstermesinin yanında daha başka ortaya çıkma hallerini kendine yakıştıracak elbet şiir. Söz, ses, eylem var oldukça bir şeylerin var olacağı, kaçınılmaz olarak kendine bir alan bulacağı, bir yerden süzülerek ortaya çıkacağı muhakkak. Görüntünün, görsel malzemenin yoğun olarak kendini öne çıkardığı günümüzde bir kırılgan havanın estiğini de görüyoruz elbet. Her şeye karşın bir ümitsizlik içine girmiyor şiir. 

Kolayını, zorunu bir kenara bırakarak günümüzün ileriye taşıyacağı esas nüveyi dikkate almak daha mantıklı gibi görünüyor. Çünkü ilerisi bizi teşvik ediyor, bizi bazı şeyler yapmaya zorluyor ya da mecbur ediyor.



İlerisi zaten şimdiden bilinmeyen bir imgeyi çağrıştırıyor olsa da ileriden duyumsayarak, ya da sezgi kanallarını bir geniş açıdan harekete geçirerek de değişik düşüncelere ulaşabilme merakını taşıyabiliriz içimizde. Böyle bir bakış açısını muhafaza ettiğimizde ilerde daha rafine edilmiş bir şiir halini benimseyerek yolumuza devam etmeye gayret edebiliriz. Edebiliriz derken doğal olarak ardılı olduğumuz çağın veya daha sonraki çağın şairlerini, okurlarını, şiir heveskâr ve meftunlarını önerdiğimi söylemek istiyorum. Şimdiden bende bir bakış açısı bir düşünce kritiği olarak filizlenmeye başlayan bir duyguyu bir eğilimi açığa vurayım mı diye de düşünmekteyim doğrusu. Lakin zaman yerinde durmuyor. Şiir hep var olacak diye düşünüyorum. Şekli şemaili, kalıbı, dizimi değişse bile bir yolunu bulup kendini ortaya koyacak diye düşünüyorum. 

Yani sonuna kadar varım diyor şiir.
Sevgili yurdumuzda aziz vatanımızda söylenmiş olan şimdiye kadar ki şiir varidatını inkâra yer olmaz tabii. Geçmişin önümüzü açacak ışıklandıracak şualarından yararlanmayı bir kenara bırakmadan gelecek olan yeninin nasılı üzerinde düşünmeyi öne alıyorum böylelikle. Muazzam şiir katmanlarının yanına onları daha bir parlatacak olan ışık yumağını elbette geleceğin şairlerinin söyleyecekleri şiirler açığa vuracak o yoldan yeni bir yola çıkışı kolaylaştırmış olacaklar. Bu yeni yolun cumhuriyetle başlayan başlangıcında iki şiir damarını dikkate aldığımızda her iki damarda da ileriye doğru bir yenilenme hali arzu edilmiş olacak kanaatini taşıyorum... 

Bu yeni yürüyüş kolunda daha rafine şiirlerin daha açık söyleyişlerin görünür olacağını ve geleceğin şiir dünyasının bu minval üzere şekilleneceğini var saymak mümkün gibi görünüyor. Şiirin canlı, hareketli damarını Sezai Karakoç şiirinin öncülük edeceğini makul bir gelişim süreci etrafında düşünmek pekâlâ mümkün. Sezai Karakoç özelini dikkate alırken zamana yayılacak olan yeni şiir kurucuları daha çok geniş açılımlı bir şiirin kapılarını aralayacaklar diye düşünüyorum. Bireyciliğin acılarını bertaraf etmek için yeni yollar arayacaklar, yani şiiri kendi içlerinden başlayarak şehrin dışına, memleketin dışına, daha geniş çağrışımlı coğrafyalara söyleyecekler geleceğin şairleri. Bir de zihni yoğunluk açısından daha rahat daha serbest söylenmiş bir şiirin görünürde olacağını var saymak da diyebiliriz gelecekteki şiirin konuşlanacağı vadiyi tahayyül ettiğimizde…




Sezai Karakoç ve devamında Cahit Zarifoğlu şiirinin kavrayış, duyuş ve söyleyiş özelini dikkate alırken Mehmet Akif ile Necip Fazıl daha kendilerine has bir söyleyiş halinin kalıcıları olarak tabii ki yerlerini daha da sağlamlaştırmış olacaklar. Sanki öyle söylemlere yakın olmayacak olan yeni şiir kurucuları daha çok geniş açılımlı bir şiirin kapılarını aralayacaklar. Bireyciliğin acılarını bertaraf etmek için yeni yollar arayacaklar yani şiiri daha geniş çağrışımlı alanlara coğrafyalara söyleyecekler geleceğin şairleri diye düşünüyorum.


Diğer şiir damarının da Cemal Süreya ile Edip Cansever üzerinden yol alacağını var saymak pek âlâ mümkün görünüyor bu bakış kritiğimizin devamında. Bir de zihni yoğunluk açısından daha rahat daha serbest söylenmiş bir şiirin görünürde olacağını var saymak da diyebiliriz gelecekteki şiirin konuşlanacağı vadiyi…

*
Nurettin Durman

24 Şubat 2013, Pazar, 15.12








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder